7 Ağustos 2011 Pazar

The difference between persistence and annoyance is paper-thin

"İki kız üç erkek beş arkadaşız. Çalışıyoruz. Her yıl 1000'er lira biriktireceğiz, hedef bu. Bunun için ne ayakkabı alıyoruz ne de yemeğe para veriyoruz. Sadece patates ve ekmek yiyiyoruz. Beş yıl sonunda evleneceğiz, ama aramızdaki kız arkadaşlardan biriyle evlenmek yok. İlk iki yılda 3000'er lira biriktirdik sonraki yıllarda da 1500'er lira. Artık evlenme zamanıydı." Ama işte orasında uyandım ulan, sonunu göremedim rüyanın, kiminle evlenecektim ki ben dedi. Böyle rüyasını anlatıyordu dedem. Şimdi bana sorabilirsin sevgili okuyucu Tot'em yazarken sen niçin adam gibi ciddi yazılar yazmıyorsun diye. Ya bi kere benim ailem ciddi değil. Çarşıda şöyle karılar gördüm, böyle giyinen çıtırlar gördüm diyen bi dedenin torunundan ne beklersin. Adam Tazmanya Canavarlı baksır giyiyor lan. Dedemden daha da bomba bir anneannem var, onun maceralarını da burada seri halinde yayınlamayı düşünüyorum ilerleyen günlerde.

Bugün ciddi yazılar yazabileceğimi de göstereceğim tüm dünyaya. Hem kızlar da bayılıyomuş ciddi yazılar yazan erkeklere. Ahaahah şaka yaptım, öyle bir düşüncem yok. Valla. Sadece topluma karşı olan görevimi yerine getirme çabasındayım.

Neyse geçtiğimiz günlerde "Bahattin Sıkıntıolur" arkadaşımla entellektüel kişiler olduğumuz için ülkemiz insanı okuyor mu okumuyor mu diye tartışıyorduk. Hani araştırmalar hep gösterir ya ülkemizde kitap okunmuyor diye. Bu araştırmalar neye göre yapılıyor arkadaş yahu? Daha önceleri bi yerde mi okudum, biri mi söyledi yoksa bana mı malum oldu bilmiyorum bu araştırmalar ülkemizdeki kitap satışlarına göre yapılıyormuş. Yani kitap satılmazsa okuma oranı da düşük oluyormuş. Tabi burada bahsedilen okur - yazarlık değil, okuma alışkanlığı. Şimdi ben kendimden biliyorum, benim şimdiye kadar okuduğum kitapların büyük çoğunluğ arkadaştan, oradan buradan ödünç alıp okuduğum kitaplar. Sahip olduğum kitaplar da en azından 3 - 5 kişinin elinden geçtikten sonra kitaplığımdaki ebedi yerlerini alıyorlar. Yani paylaşım yoluyla okunan kitaplar bu durumda "off the record" oluyor. Yani satılan bir kitabı bir kişi okumuş gibi hesap ediliyor. Bunların yanında korsan kitap ve e-kitap okuyan dostlarımız da var. Ben işte bu yüzden ülkemizde okuma oranının düşük olmadığına inanıyorum. Hem sadece kitap değil, gazete okuyanlar ve sosyal medya dediğimiz internet yoluyla bişeyler okuyanlar da var. Bir de blogumuzu okuyan sen varsın sevgili okur. Yani toplum olarak sanılanın aksine okuyoruz. Cuma günü İlk Nokta dan Zaman Çarkı serisinin 13. kitabının siparişini verdim. Oradan geldi aklıma bunları yazmak. Okumayanlara tavsiyemdir, eğer fantastik kurgudan hoşlanıyorsanız muhakkak okuyunuz. Açıkçası Zaman Çarkı'ndan bir kitap okuduktan sonra 1 - 2 ay boyunca diğer kitaplardan zevk alamıyorum. Öyle bir anlatımı öyle bir kurgusu var ki muhteşem. Robert Jordan'ı rahmetle anarken halefi Brandon Sanderson'ı da tebrik etmek lazım. Kendisine miras kalan bu seriyi aynı güzelliğiyle kaleme almaya devam ediyor. Filmlerinin de kısa sürede vizyona girmesi dileğiyle.

Bu arada yazıların seyrekleştiğinin farkındayız ve sen de farkındasın sevgili okur. Zaten tahminen 4 (yazıyla dört) kişinin okuduğu bi blogdan da çok şey beklememek lazım. Ayrıca sevgili okur, arada bir yorum falan yaz da en azından kaç kişi okuyor onu görebilelim. Tabi okuyan okur varsa. Son günlerde fazla yazmamamın nedenlerinden biri de Gintama izlemeye tekrar başlamam olabilir. Gecelerimin büyük kısmını Gintama izlemeye ayırıyorum. Anime severler için de tavsiyemdir. Özellikle komedi animeler arasında farklı bir yeri var. Bu arada içerikle alakası olmayan başlık da sözü geçen animeden bir alıntıdır. "Ulan yazıyla başlık çok alakasız" demeyesin.

Not: Çok absürd yazı oldu la.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder