24 Temmuz 2011 Pazar

Pollyana Olabilmek

Gece saat 02.14. Son ses Feridun Düzağaç’ın dipteyim, sondayım, depresyondayım parçasını dinliyorum. Bu saatte eminim bütün komşularımız uyuyordur. Müziğime eşlik eden var mıdır bilemiyorum, yalnız küfür eden baya vardır diye tahmin ediyorum. Bunu neden bu saatte yaptığıma gelince. Artık iplemiyorum hiçbir şeyi ve kimseyi. Acaba bir sonraki adımım ne olur diye de düşünmüyorum artık. Birilerinin benim hakkımda ne düşündüğü de umrumda değil. Birileri acaba ne der diye de düşünmüyorum. Galiba ben bunu yaparak daha mutluyum.

Hayatımıza hep yön vermemiş midir bu ‘acaba insanlar ne der’ hissi? Giydiğimiz kıyafetleri seçerken hep bu his ön planda olmamış mıdır? Tanımadığımız biri ile ilk kez konuştuğumuzda sözcüklerimizi özenle seçmemiş miyizdir? Ya da lüks bir restoranda ekmeği yemeğimize banarak yiyememizin sebebi nedir? Cevabını biliyoruz sanırım.

Güzel bir söz var. Akıllı olup insanların derdini çekeceğine; deli ol, onlar senin derdini çeksin. Bu söz benim anlattığım durumu özetliyor galiba. Dünyayı umursamamak, vurdumduymaz olmak. Hayat keşke hep böyle olsaydı diye iç geçiriyor insan bir an. Mümkün mü peki? Hayatı pollyanacılıkla yaşarsan mümkün. Hayatın hep olumlu yanını görmektir demi pollyanacılık. Hani hep anlatılır. Biri iyimser diğeri kötümser iki arkadaş çölde yarım bardağı su ile dolu bardak gördüklerinde iyimser ne güzel bak yarım bardak suyumuz var derken, kötümser kahretsin yarısı boş bir bardak suyumuz var demiş. İşte burada iyimsere pollyana bakışlı diyorlar. Hayatı pollyana felsefesi ile yaşarsan insanların ne dediğini umursamamış da oluyorsun aslında biraz. Birisi bana sen çok gevezesin diyecek diye korkuyorsam, olaya pollyana felsefesi ile yaklaştığımda bu durumdan çok rahat sıyrılabilirim. Olsun talkshowcular da geveze. Beyazıt Öztürk , Okan Bayülgen, Cem yılmaz’ı herkes seviyor. O zaman beni de herkes sever. Bakın oldu işte.

Saat 02.22. Müziğin sesi hala açık. Kapımızı hala çalmayan komşularımız yarın mutlaka çalacak. Diyecekler ki dün akşamki ses neyin nesiydi. Geldikleri saatte ben açarsam kapıyı olaya pollyana felsefesi ile yaklaşmayı deneyeceğim. Yani vurdumduymaz olacağım. Yani dünyayı umursamayacağım. Onlara diyeceğim ki ben ilerde çok iyi bir müzisyen olacağım. Şu an müzik kulağı olsun diye son ses müzik dinliyorum. Bir gün sizi programıma da çıkaracağım. Bütün mahalleyi programıma davet edeceğim. İşte o ünlü müzisyenin mahellesi bu insanlardan oluşurdu diyecekler. İstemez misiniz? Hiçbiri bu teklife hayır diyemez değil mi sevgili arkadaşlar. İşte olayı hem umursamamak hem de pollayana olmak. İkisi de aynı karede.

Nereden gelmiştim buraya ben. Tamam hatırladım. Hayatı tabir yerindeyse iplememek. Ben böyle rahatsam böyle davranacağım. Yarın da lüks bir restorana gidiyorum ve herkesin gözü önünde ekmeği bana bana yemeğimi yiyorum. Daha yapmayı isteyip de yapamadığım bir çok şeyi listeleyip yapacağım. Kaybeder miyim kazanır mıyım bilmiyorum ama bunu yaparken çok mutlu olacağım kesin. İşe hoşlandığım kıza açılarak başlayacağım. Hayır cevabını aldığımda da pollyana-vurdumduymaz ittifakı imdadıma yetişecek. Olsun, ben seni seviyorum. Senin beni sevmene gerek yok.

Anneee bittttiiiii.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder